Kayıtlar

Sızı

Resim
“Daha uzun bir merdivenden çıkacağız şimdi; iblislerden kurtulmuş olmak yeterli değil. Sözlerimi anladınsa, ders almasını bil.” Dante, İlahi Komedya Yüreğimin derinliklerinden gelen bir sızı. Sancısı hiç dinmiyor. Bana ıstırap veren o yara sanki doğumla birlikte konmuş gibi. Küçüklüğümden bu yana hep o acı, hep o ağrı. Yalnızca yüreğimde kalsa iyi; bazen -çoğu zaman- ateşin eti yaktığı gibi, alevlerin kalbinin tam ortasından yükselip ciğerlerini kuruttuğunu, soluk almakta zorlanıp nefessiz kaldığını hissedersin. Hayır, hissetmekle kalmaz yaşarsın. Alnından yayılıp, yüzünden, boynundan akan terler gerçek olduğunu sana kanıtlar. Vücudunu iki büklüm yere seren ağrının yavaş yavaş azalıp sadece bir sızı olarak içinde kaldığına şükredersin. Her bir insanın kalbinde o sızı var! Herkesin! Olmalı. Bu ızdırabı sadece ben yaşıyor olamam! Gülerken o yaranın yaymış olduğu acının hafif kekremsi tadını dilimde hissederim. Eğlenirken, dans ederken, spor yaparken, kahkahalarımın arasında, arkadaşlarla...

Dünyaya Neden Geldik?

Resim
Kendimi akıntıya karşı yüzüyormuş gibi hissediyorum. Çığın geldiği yöne doğru yürüyorum. Dağın en dik yerinden çıkmaya çalışıyor ve rüzgârı arkama almam gerekirken tam tersi, karşıma alıyorum. Aslında bu şekilde olmaması gerekiyordu. Kesinlikle… Ama böyle; hayat acımasız, sahibi tarafından eşeğe yüklenen ağır bir yük gibi sırtımda. Tüm bu yaşamım tam bir yanılsama mı? Ben o şeylerin altında ezilmiş ve beynim bir illüzyon içerisinde olduğumu fark etmiyor mu? Hayal değil, hayır hayır! Tek tek hücrelerimde her şeyi hissediyorum; tüm acısıyla, tadsızlığıyla her şeyi… her şeyi… Siyah beyaz bu dünyada bir tek ben yokum. Yokumdur değil mi? Benim gibi, varsaydıklarımı, gördüklerimi, yaşadıklarımı, yaşattıklarını, sıkıntısıyla, eziyetiyle, anlamsızlığıyla yaşayan bir tek ben değilimdir. Evet, herkes mutlu olmayabilir, çoğu zaman üzüntüyle, komşu dahi olsalar onlardan hiçbirinin benim duyumsadığım o şeylerle birlikte var olduklarını zannetmiyorum. Asla. Anlamadığım onların başarabildiği şeyi ben...

İyi Insan da Kötü Olabilir

Resim
Kötü olanın kim olduğunu bilmiyorum. Bazen diyorum "kötü olan kişinin kendisidir" ama duygularım, nefsim, benliğim “Hayır, hayır!” diye bağırıp kötü olanın şu, o, bu, onlar, şunlar, bunlar, falancalar, filancalar olduğunu söylüyor. Ve uzun uzun düşündüğüm zaman kendime hak veriyorum. Kötü olan ben olamam, kötü olan o… Savunma ve saldırı vazgeçilmez bir ikilidir. Sadece savunma ile savaş kazanılamayacağı gibi sadece saldırı ile de muzaffer olunmaz. Saldırıdan sonra netice kötülük ya da iyilik doğduysa, artık hangisi olduysa, kişinin egosu devreye girer ve gayrıihtiyari şekilde savunma mekanizması çalışır. Öncelikle içten içe kötülüğün müsebbibinin, vücudun tüm hücrelerine varıncaya kadar kişinin kendisi olmadığına ikna eder. Buna inandıktan sonra savunmayı bir üst kademeye taşırız: Başkalarını suçlamak. Herkes ama şeksiz şüphesiz herkes kendisini zirvede görür. Bu durum da gayet doğaldır. Bu fikrin neticesinde de birey tabii olarak kendisini kötü görmez. Keza bilfiil kötülük d...

Hepimiz Kötüyüz

Resim
Hangisinin daha kötü olduğuna karar veremedim. Belki de kötü olan şu bu olarak ifade ettiğimiz şeyler olmayabilir, kötü olan insanın ta kendisi olabilir. Pek çoğunuz bu düşüncemi şeksiz kabul edersiniz. Ama neyi kabul ettiğinize dikkat edin, çünkü siz de insansınız. Bu tür negatif önermelere kendimizi hiçbir zaman dâhil etmeyiz. Eğer bir işte, olayda, davranışta sorun varsa o sorunun özünde ene yoktur. İlginç olan ve beni en çok şaşırtan durum ise bozulmanının sebebini karşı tarafta görmemizdir; biz ise hep mağdur olanızdır. Kendimizi asla zalim olarak bildirmeyiz, zaferimizde bile. İşin daha ilginç olanını size söyleyeyim. Olur da yenilenler tarafında değil, az bir grup olan yenenler arasında kendinizi bulduysanız, sizin hiçbir şey izah etmenize gerek olmaması. Diğerleri, yani cephenin kaybedenler tarafında olanlar sizleri göklere çıkaracaktır. Hayatlarınıza gıpta ile bakacaklar, karşınızda saygıyla eğilecekler, kelimelerinde dalkavukluğun âlâsını yapacaklar, sizleri ululayacaklar. Ta...

Öğrenmek Hakkında Kısa Bir Deneme / Farkındalık

Resim
Salvador Dali Öğrenmek nedir? Öğrenmek, kelime anlamıyla bilgi edinmek, bellemek, yetenek, beceri kazanmak ve haber almak olarak geçiyor. Bu anlamlarıyla inceleyecek olursak herkesin bir şeyler öğrenmek için yola çıktığını düşünebiliriz, ama gerçekte öyle değil. Çocukluktan itibaren öğrenme yoluna başladığımız söylenebilir, okul ile bu zirveye çıkar ve hayatımızın neredeyse tamamı öğrenmek üzerinde kurgulandığı anlatılır. Öğrenmek, yokluğu farkında olmakla başlar. Dünyayı ilk fark ettiğimiz zamanda bir şeyler öğrenmek isteriz. (En azından bize bu şekilde açıklanıyor.) Gerçekte ise amacımız öğrenmek değil yaşama dürtüsüdür. Etrafımızı anlamak için çaba sarf ederiz. Eksikliğin varlığını bilmeyiz, aksine her şeyin olması gerektiği gibi ilerlediğini zanneder ve etrafımızı keşfetmeye başlarız. Devlet tarafından zorla alıkonulana kadar ilk çocukluk dönemimiz bu şekilde geçer. Şunu eklememe izin verin. Bebeklik döneminden sonra uyum sağlamakta zorluk çekeriz. Otorite burada kendisini gösterir...

Biz Kimiz?

Resim
Anghiari Savaşı Tablosu (Leonardo da Vinci) Dünya iyi insanlara göre değil. Kişi eğer biraz bencil, biraz narsist, biraz büyüklenme vs. olmasa dünyada birey olamaz. İmkanı yok. Aslında düşünecek olursak iyi insanın olmadığı sonucuna varmamız gerekiyor; çünkü, zihnimizde canlandırdığımız iyi figürünün bir illüzyon olduğu gerçeğine varırız. Özeleştiride bulunmak en zor olan kısımdır. Ama başkalarına bakıp onların kusurlarını görmek çok daha kolaydır. Kusur diyorum; fakat bunların kusur olmadığını herkes biliyor. İçten içe kusur olarak tanımlanan o davranışların eksikliğini içimizde hissederiz. Ve öz benliğimizde bunların neden bizde olmadığını düşünürüz. Yaşadığımız topluluğun içerisinde uyum sağlayabildiğimiz ölçüde onların arasında sınıflanıp var oluruz. Öncelikle kendi çevremizdeki insanlarla kıyasa girişiriz. Yabancıları (sınırımızın dışında kalanlar) göz ardı etmek ya da övmek çok daha kolaydır. Zor olan kendi çevremizdekileri, kendi topluluğumuzdakileri yok saymak. İşte asıl yarış ...

Kurtlar Vadisi Üzerine Dipnot

Resim
Not: İzlediğim bir belgesel çalışması üzerine kaleme aldım.* Belgesel niteliğindeki bu çalışma güzel olmuş. Özellikle hikaye bölümü beni etkiledi. Kurtlar Vadisini hiç izlemedim. Şimdi izler miyim? Hayır! Nitekim bahsetmiş olduğu Breaking Bad gibi dizileri de izlemedim ve izlemem. Sadece 2004 yapımı Lost dizisini izlemeye başladım (2 sezon sonra ara verdim ama izlemek istiyorum -izler miyim bilmiyorum-). Belki yabancı hayranlığından olabilir ama Prison Break'ın çok daha güzel bir dizi olduğunu düşünüyorum. Kurtlar Vadisi'nin neden Türkçeyi en iyi kullanan bir dizi seçilmiş olduğunu anlamasam da diğer Türk dizilerine bakınca doğru olduğuna inanırım.  Müzik kötü değil ama Titanic filmindeki müzikler gibi insanın kalbine de işlemiyor. Dizinin sade bir anlatımla çekilmiş olması, müziklerin halkın genel kabul görmüş eserlerden seçilmesi izleyiciler tarafından sevilmesi için güçlü bir etken oluşturmuştur. Oyunculuk -bir kaç kişinin dışında- birbirlerini tamamlayan çok iyi usta kadro ...

Özgürleşmek İçin Haydi Kalk

Resim
Kapana kısılmış gibiyim. Dört taraftan saldırı altındayım. Herkes, her şey bana saldırıyor. En ufak bir şeyden etkileniyor, hafif bir esintiden yıkılacak gibi oluyorum. Bulunduğum yer dar geliyor. Enginlere sığamıyorum ama taşamıyorum da… Bir şey var. Bir engel beni durduruyor. İlerlemek, keşfetmek, fethetmek istiyorum olmuyor. Nedeni nasılını bilmeden bir şekilde çekiliyorum. Bazen sırtıma vuruyorlar, kafama kafama vurdukları da oluyor. Hiçbir şey yapmadıkları hâlde kalkmadığım, gitmediğim anlar da var. Öylesine bir bezginlik hâli tüm benliğimi sarmış. Ama Dante’nin şu sözlerini okuyorum. “Silkip at üstünden tembelliği” dedi ustam, “Kuş tüyü üstünde, yorgan altında kavuşulmaz üne. Usta, iyi de nasıl? Nasıl? Yorganım yok ki saklanayım. Tembellik edecek zamanım olmadı ki üzerimdeki tozu atar gibi tembelliği atayım. Hayır! Bu değil. Araftan çıkmanın bedeli bu kadar kolay değil. Sanki her köşebaşını zebaniler tutmuş geçit vermiyorlar. Gökyüzünün bu kadar karanlık olduğunu bilmezdim. Gündü...