İyi Insan da Kötü Olabilir

Kötü olanın kim olduğunu bilmiyorum. Bazen diyorum "kötü olan kişinin kendisidir" ama duygularım, nefsim, benliğim “Hayır, hayır!” diye bağırıp kötü olanın şu, o, bu, onlar, şunlar, bunlar, falancalar, filancalar olduğunu söylüyor. Ve uzun uzun düşündüğüm zaman kendime hak veriyorum. Kötü olan ben olamam, kötü olan o…

Savunma ve saldırı vazgeçilmez bir ikilidir. Sadece savunma ile savaş kazanılamayacağı gibi sadece saldırı ile de muzaffer olunmaz. Saldırıdan sonra netice kötülük ya da iyilik doğduysa, artık hangisi olduysa, kişinin egosu devreye girer ve gayrıihtiyari şekilde savunma mekanizması çalışır. Öncelikle içten içe kötülüğün müsebbibinin, vücudun tüm hücrelerine varıncaya kadar kişinin kendisi olmadığına ikna eder. Buna inandıktan sonra savunmayı bir üst kademeye taşırız: Başkalarını suçlamak.

Herkes ama şeksiz şüphesiz herkes kendisini zirvede görür. Bu durum da gayet doğaldır. Bu fikrin neticesinde de birey tabii olarak kendisini kötü görmez. Keza bilfiil kötülük dahi yapmış olsa bunun sebebi/bahaneleri vardır. Çünkü yaptığımız tüm eylemlerimiz "bir şeyin" iyiliği içindir. Bu şey, kimileri için maşuk ya da maşuka olabileceği gibi, bir cemaat, toplum, millet hatta çok daha ulvî sebepler yükleyerek dünya için de olabilir.

Çoğumuz daha küçük sebeplere tutunur, tüm eylemlerin bahanesini aile, arkadaş, sevgili ve benzeri unsurlara yükleriz. “Ne yaptıysam senin için, ne yaptıysam ailem için!” vs. gibi bahaneleri çok duymuş hatta çok söylemişizdir. Eylemi yaparken diğerlerinin de söylemleriyle, yönlendirmeleriyle, itelemeleriyle katkısı olmuştur. Ama gerçekte olan şey o eylemin kendi elleriyle gerçekleşmiş olduğudur.

Açık seçik şeylerde daha net ve daha doğru neticelere varılabilir. Muğlak olan olaylarda çevreyi etkilemek çok daha kolaydır. Daha net olan olaylarda ise kişiler istemeden de olsa eylemin doğurduğu kötülükle yüzleşmek zorunda kalabilir. Bu, birey için istenmeyen bir durum olmakla birlikte savunma sistemimiz doğal olarak hemen kabullenmez, hatta reddedebilir. Zihnimiz, eylemlerin doğurmuş olduğu tesir ve kusurların, başkaların noksanlıklarından dolayı olduğunu ilan edip büyük bir erdemlilik (!) gösterip bunların düzeltilmesi için çaba sarf eder. Bir insanı açıkça yaptığı kötülük üzerinde suç üstü yakalasanız dahi bu böyledir. Sonuna kadar red edecektir. Elbette bazı olaylarda “ben yapmadım!” diyemez ama bu eylemden dolayı seni, beni, toplumu, ülkeyi vs. suçlayacaktır. Bu şekilde yaptığı işin kötülüğünü kendi zihninden atacağı gibi toplum nazarında da kendisini pak gösterecektir.

Kötülük yapan kişi kendisini her şekilde savunacaktır. Cezalandırılsa dahi en saf haliyle “kalbinin temiz olduğunu” hem kendisine hem de çevresine anlatacaktır. Peki asıl soru şu: Kötülükle karşılaşan biz ne yapacağız? Nasıl tavır alacağız?

Bu sorunun cevabı ortada: Hiçbir şey yapmamak.

Tamam cevap yalın oldu. Ama gerçekte yapılanı söyledim. Mazlum olanlar karşı tarafın gücüne ve tepkinin büyüklüğüne göre tavır alırlar. Ancak unutulmamalıdır ki, biçarelikle inleyen kişilerin de savunma mekanizması vardır.

Olayın büyüklüğüne göre savunma mekanizması en yakınından başlayıp tüm toplumu suçlayabileceği gibi sadece yöneticilerle de sınırlı kalabilir. Kişiler, kendi çaresizliklerini kabul etmek zorunda kaldığı zaman, sebep olarak şunu bunu sunarak kabullenişlerini kendi içlerinde onayladıkları gibi, çevrelerini de yanlarına çekerler. Yapılan şey bahaneler sunmak değil. Bahane başka, bambaşka bir şey. Yaptığımız şey kötülüğümüzü gizlemek. Kendimize saklamak. Peygamber efendimiz (s.a.v.) “İnsanlar zalimi görürler de duyarsız kalır onun zulmüne mâni olmazlarsa, hiç şüphe yok ki Allah’ın azabı herkesi kuşatır” sözüne, hatta “haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” düsturuna binaen insan, nefsini mutmain etmek zorundadır.

İnsanlığımız kötülüğe karşı başkaldırmamız gerektiğini fısıldar. Bu iç sesi durdurmak için çeşitli yöntemler geliştiririz ve bunlardan hiçbiri kolay kolay başkaldırı olmaz; hep kabullenmek, hep susmak, hep sabretmek olur.

Bu yönüyle baktığımız zaman hepimiz günahkârız. Anlamak istemediğimiz ise, kişinin çok basit bir şeyle bile kötülük yapabileceğidir. Mesela, bazen ağzımızdan çıkan bir kelime, yapmadığımız bir iş, geciktirdiğimiz bir görev olabileceği gibi, kişinin muhtaç durumda yaşamasına göz yummak, zulme yeteri kadar engel olmamak... Örnekler çoğaltılabilir ve herbirimizin yaşadığı pek çok hikâyeleri vardır. Ama özünde hepimiz susuyor, hatta dini bir kılıf ile “sabır” ekleyerek sevapları topladığımıza kendimizi ikna ediyoruz.

Hiç kimse kendi kötülüğünü engellemez. Evet kendimiz için bunu yapmak çok zor ama en azından Peygamber efendimizin (s.a.v.) şu sözüne kulak verelim: “Din kardeşin zalim de, mazlum da olsa ona yardım et!” Yani zalimse, ona engel olarak günaha girmesine mani ol. Mazlumsa da onu zulümden kurtar ki, refah bulsun.

Yorumlar

  1. Hislerimize tercüman olduğun için teşekkürler sevgili engin. Bir eleştiri.. Az daha kısa olabildi...

    YanıtlaSil
  2. en fazla ihmal ettiğimiz mesele: ne mazlum kardeşimize ne de zalim kardeşimize yardım ediyoruz. özellikle de zalim kardeşimize yardım etmek çok daha zor elbette. ama neticede zulme duyarsızlık kadar büyük bir yozlaşma olmasa gerek. en iyisi en küçük zulümleri düzeltmekten işe başlayalım..

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Öğrenmek Hakkında Kısa Bir Deneme / Farkındalık

Haydi, Mezarlık İçin Para Biriktirmeye

Özgürleşmek İçin Haydi Kalk