İyi İnsan Olmak Üzerine Bir Deneme

Resim
The false mirror (1928), Rene Magritte Kendi karanlığımıza bakma cesareti üzerine Bu sabah arkadaşla telefonla muhabbet ediyoruz. Hırsızlık, yolsuzluk, emek, sömürü üzerinde hoş bir sohbet yapıyorduk. Sonuç olarak para sahiplerinin çalmaya odaklı yaşadıklarını söyledik. Fakat, kendisine “dikkat et!” dedim. “Paramız olmadığı için bu zenginlerin hırsızlıklarını/yolsuzluklarını kolayca eleştirebiliyoruz, ama biz para sahibi olduğumuz zaman benzer şeyleri yapmayacağımız ne malum?” dedim. Daha yeni duyduğum bir olay, muhafazakar bir insanın, çalıştığı şirket tarafından hem kendisinin hem de eşinin özel sigortası var. Bu kişinin ablası rahatsızlanıyor ve hakkı olmadığı halde ablasını, eşinin kimliği ile özel hastanede özel sigorta üzerinden tedavi ettiriyor. Peki, burada hak nerede? Gördüğümüz zengin insanların yapmış oldukları üçkağıtçılık olaylarını çok rahat konuşabiliyorken kendimizin yapmış olduğu dalavereliği görmezden geliyoruz. Yolsuzluk yapanların yerinde biz olsaydık, muhtemelen “i...

Hepimiz Kötüyüz

Hangisinin daha kötü olduğuna karar veremedim. Belki de kötü olan şu bu olarak ifade ettiğimiz şeyler olmayabilir, kötü olan insanın ta kendisi olabilir. Pek çoğunuz bu düşüncemi şeksiz kabul edersiniz. Ama neyi kabul ettiğinize dikkat edin, çünkü siz de insansınız.

Bu tür negatif önermelere kendimizi hiçbir zaman dâhil etmeyiz. Eğer bir işte, olayda, davranışta sorun varsa o sorunun özünde ene yoktur. İlginç olan ve beni en çok şaşırtan durum ise bozulmanının sebebini karşı tarafta görmemizdir; biz ise hep mağdur olanızdır. Kendimizi asla zalim olarak bildirmeyiz, zaferimizde bile.

İşin daha ilginç olanını size söyleyeyim. Olur da yenilenler tarafında değil, az bir grup olan yenenler arasında kendinizi bulduysanız, sizin hiçbir şey izah etmenize gerek olmaması. Diğerleri, yani cephenin kaybedenler tarafında olanlar sizleri göklere çıkaracaktır. Hayatlarınıza gıpta ile bakacaklar, karşınızda saygıyla eğilecekler, kelimelerinde dalkavukluğun âlâsını yapacaklar, sizleri ululayacaklar.

Tam bir ironi, çarpık bir ikilem ve kaos. Kaos kısmına sonra geleceğim, öncelikle neden ironi olduğunu anlatmaya çalışayım. İroni, çünkü bu duruş kendimize yaşattığımız en saçma bir hâl. Alaya alındığımız, ezildiğimiz, hakkımızın çalındığı durumlarda kendi çapımızın elverdiği ölçüde ağlar, sızlanır, şikayet ederiz. Kendi aramızda, bizim gibi olanlarla birlikte mızmızlanırız, küseriz. Fakat bize bu ızdırabı reva görenlerle bir araya geldiğimizde ise onları eğlendiririz. Bu bir ironi değil de nedir, çarpık ikilem değil de nedir? Siz söyleyin. Yo, hayır! Sakın bana söylemeyin, kendinize açıklayın.

Eğer ironiyi ve ikilemi fark etmediyseniz kaosu hiç göremezsiniz. Kaosun doğurduğu merhametsizin kimliğini asla bilemezsiniz. Önce içinizde başlayıp zamanla çevrenize yayılan zulmü hiç anlamazsınız.

Her şey bir yenilgiyle başlar ve peşinden üzüntü gelir. Ardından ise kabullenmek. Demek ki tüm dünya böyle. Bu önermenin sonunda tüm dünyanın acımasız olduğu ortaya çıkar; ve korkutucu dünyada hayatta kalmak için kaosu içimizde büyütürüz. O, bir çocuk gibi içimizde yavaş yavaş büyüdükçe, özde kötü olan biz sözde daha iyi insan oluruz. Var ettiğimiz kaos kadar parıldar, dikkat çeker, ilgi görürüz. Fakat hepimiz kaosumuzu büyütemeyiz, ergenliğe dahi ulaşamaz. Pek çoğumuz kaosun o ağlamaklı hallerini sürekli yaşar bir durumda bırakırız. Defaatle ağlar, kızar ve istekleri yapılmayan çocuklar gibi etrafımıza sataşır dururuz.

Tüm dünya bu şekilde. Tüm insanlık içindeki kaosu kadar yer kaplar. Yerini kaosu belirler; aynen Peter Pan’in dünyasındaki çocuklar gibi ya da Şirinlerin, belki de Alice Harikalar Diyarı’ndaki gibi… Komediyi gel gör ki yaşadığımız bu insanlık dışı hayatımızı çocuk eğlenceleriyle güzel gösteriyoruz. Kaosumuzu çocuk masallarıyla gizliyoruz. Hepsinden öte kendimizi saklıyoruz.

Başta şüpheyle yaklaştığım tesbitimi, şimdi daha net yazabilirim. Kötü olan insanın ta kendisi. Evet, evet! Zalimi kadar mazlumu da kötü. Hepimiz kötüyüz. Asla sizlere istisnanın olup olmadığını söylemeyeceğim. Söylersem tüm bu yazdıklarım boşa gidecek ve hemen kendinizi, eğer varsa iyi insanlardan, birbirlerine hakkı tavsiye edenlerden olduğunuzu söyleyeceksiniz ve kaosunuzu asla öğrenemeyeceksiniz. Üzgünüm, size iyi haber vermek isterdim, ama veremiyorum. Çünkü hepimiz kötüyüz.

Yorumlar

  1. Şeytanın en büyük hilesi insana hatasını, yanlışını, kötülüğünü itiraf ettirmesi.. Çünkü insan itiraz ederse pişman olur ve bu kötülüğü tekrarlamayabilir. Bunun için kötülüğün normalleştirilmesi ve hatta yüceltilmesi yollarına başvurulur. Oysa kötülüklerimizi itiraf edebilsek, nefsimizi suçlayabilsek pişman oluruz, ondan vazgeçebiliriz, iyilik yolunda bir adım atma imkanına kavuşabiliriz. Ne mutlu hatalarını, kötülüklerini itiraf edebilenlere..

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Öğrenmek Hakkında Kısa Bir Deneme / Farkındalık

Haydi, Mezarlık İçin Para Biriktirmeye

İyi Insan da Kötü Olabilir