Sızı

Resim
“Daha uzun bir merdivenden çıkacağız şimdi; iblislerden kurtulmuş olmak yeterli değil. Sözlerimi anladınsa, ders almasını bil.” Dante, İlahi Komedya Yüreğimin derinliklerinden gelen bir sızı. Sancısı hiç dinmiyor. Bana ıstırap veren o yara sanki doğumla birlikte konmuş gibi. Küçüklüğümden bu yana hep o acı, hep o ağrı. Yalnızca yüreğimde kalsa iyi; bazen -çoğu zaman- ateşin eti yaktığı gibi, alevlerin kalbinin tam ortasından yükselip ciğerlerini kuruttuğunu, soluk almakta zorlanıp nefessiz kaldığını hissedersin. Hayır, hissetmekle kalmaz yaşarsın. Alnından yayılıp, yüzünden, boynundan akan terler gerçek olduğunu sana kanıtlar. Vücudunu iki büklüm yere seren ağrının yavaş yavaş azalıp sadece bir sızı olarak içinde kaldığına şükredersin. Her bir insanın kalbinde o sızı var! Herkesin! Olmalı. Bu ızdırabı sadece ben yaşıyor olamam! Gülerken o yaranın yaymış olduğu acının hafif kekremsi tadını dilimde hissederim. Eğlenirken, dans ederken, spor yaparken, kahkahalarımın arasında, arkadaşlarla...

Sevgi Üzerine

Picasso


Gözün göze bakması gibi tenin de tene dokunması gerek. Sevgi aktarımının tamamlanması için bu şarttır. Tokalaşmak, kucaklaşmak, el öpmek, parıldayan gözlerle bakmak muhabbet kapıların açılmasını sağlar.

Bazı insanların evde hayvan beslemelerine şaşmamak gerek. Bir muhabbet kuşunu omzuna kondurup birbirlerine öpücük vermesine artık şaşırmıyorum. Köpeğin yüzünü yalamasından hoşlanırlar, kedinin sırnaşmasına ses etmezler, kuzuyu dahi kendi çocuklarından daha çok seven insanları görmek artık sıra dışı değil; çünkü hayvanlar sevgi iletimini kolayca başarırlar.

Bizler, bizler ise aşırı ilgi gösterdiğimiz zaman yalakalıkla yaftalanırız. Bu sevgi yoğunluğu altından ne çıkacak acaba endişesini taşırız. Sevgisiz büyüdüğümüz için sevginin, sevmenin ne demek olduğunu bilmeyiz. Ve bu tip davranışlara -nasıl geldiği önemli değil- olumsuz bakış açısıyla yaklaşırız.

Eğitimimiz (sevgisizlik eğitimi) çocukken başlar, gençken terbiye edilir ve olgunluğa eriştiğimizde kasvetli, sert, duvar gibi insan oluruz ya da bunun tam tersi cıvıklaşırız. Ama evcil hayvanlar böyle değil; onlar sevgilerini gerektiğinde gösterirler.

Diğer canlılardan farklı olarak insan, merhametsiz bir dünyada sevgiyi nasıl bulur? İnsanların sevgiye kavuşmada para olmazsa olmazların başında gelir. Paran varsa ilginin her şekline ulaşırsın. Methedilirsin, alkışlanırsın, desteklenirsin, takip edilirsin... Tokalaşmak için sıraya girerler. Bazıları daha cesur olur ve kucaklanırsın. Bu seni göklere çıkartır. Hoşuna gider ve onlara karşı nazik davranırsın. Gerçi tükürsen dahi bir şey değişmez; çünkü para tüm kusurları gizler.

Sadece para için sevgi gösterilmez. Senden korkanlar da olacaktır. Çünkü mevki sahibisindir ya da bir şirkette (basit) müdürsündür. "Ne demek efendim! Tabii ki! Siz nasıl isterseniz!" vs. laflarla sana yaltaklanmak için yarışırlar. Yapmayanlar ise efendinin kanatlarından uzaklaşırlar ve bir gün kendileri kapı dışarı edilirler. Elbette işlerin yapılması için bazılarına ihtiyaç vardır ve onlar her daim mobing altında çalışmalarına devam ederler.

İktidar sahibi insanlar da sevgiyi bulurlar. Bir işi ya da makamı dahi olmayan insan alaka beklemesin. Sevgi para ister. Sevgi güç ister. Sevgi gösteriştir.

İşin olmalı. İş tek başına yetmez. Kazancın yüksek olmalı ya da etkili kurumlarda görevli olacaksın ki o zaman etrafında güneş yüzlü insanlar görürsün, sana dokunmak isterler, senin görüşlerini almak isterler. Ve kedi gibi sana yanaşanlar tarafından sevgiye doyarsın. Aldığın maaş, kazandığın servet kadarsındır

Sevgi sadece para ya da kuvvet sahibi insanlara gösterilmez. Liderlere, sanatçılara, futbol takımlarına da gösterilir. Hiçbirinden menfaat beklemediğimiz söylenebilir ve doğrudur. Çünkü tüm bunların (belki lideri ayırabiliriz) bize bir faydası yoktur, aksine bizim onlara yararımız vardır. Onları parayla, övgüyle, destekle ulularız. Ve bunlar için onlardan en küçük bir kâr elde etmeyiz (istisnalar var, kitlenin genel davranışından bahsediyorum).

Bizler sevilmek istediğimiz kadar sevmek de isteriz. Ve bir şekilde içimizde saklamış olduğumuz bağlılık gösterilerini eşimize, çocuklarımıza, kardeşlerimize, arkadaşlarımıza yapmadığımız için farklı arayışlara gideriz. Ten teması olmadığı için de hiç bitmeyen bir sevgi tuzağına düşeriz. İnsan bir marka hayranı olabilir mi? Evet! Bir takım için kavga ettiğimiz gibi bir markaya da aşık olabiliriz.

Zamanla içimizde büyüyen sevgisizlik boşluğunu yalnızlık alır. Kalabalıklar içerisinde dahi olsak yalnız yaşamaya mahkum kalırız. Kalabalık yalnızlık içerisinde sevme ve sevilmeye aç bir hayvan gibi cansız bir ürün bile olsa ona tutunur ve varlığımızı onunla doldururuz. Tüm bu sevdalıklar o "şeyler"in ardından gitmemize sebep olur.

Sevmenin nasıl bir şey olduğunu söyleyemem; fakat bizler, müslüman olduğumuzu iddia eden bizler, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)in şu sözüne kulak asalım: “Şu üç özellik kimde bulunursa o kişi imanın tadına erer: Allah ve Resûlü'nü herkesten çok sevmek, sevdiği kişiyi sadece Allah için sevmek, imandan sonra küfre dönmekten, ateşe atılmaktan çekindiği gibi çekinmek.”

Müslümanlıktan bahsetmeye gerek yok. Bizler müminliği çerçeveletip duvarlarımızda asmayı yeterli gördük. Yaşantımızı İslam'a göre değil güç, kudret sahibi Batı'ya göre yapmaya devam ettiğimiz süre boyunca huzursuzluğumuz bitmez.

Yorumlar

  1. evet; hakiki ve mecazi sevgiler üzerine çook düşünmek ve bir sevgi detoksu uygulamak lazım..

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Saygı Üzerine

İyi Insan da Kötü Olabilir