Saygı Üzerine
Ölçü bir insanın hâlini belirler. Eğer ölçüsü yoksa budaladır. Ölçüsü çok daha fazlaysa kasıntılı olur. Herbirimiz ölçüyle tartıp, olaylara, kaydettiğimiz ölçü ile tepki veriyoruz. Saygı ise bizim kendimize ait olan ölçülerin neticesinde ortaya çıkan bir şeydir.
Toplum baskısıyla hareket etmek durumunda kaldığımızı unutmuyorum. Genel itidali belirleyen şey aileden başlayarak mahalle, cemaat, devlet tarafından ortaya konulan yazılı ya da yazısız kurallar bütününden oluşur. Burada ele almak istediğim şey ölçülülüğün ne olduğu değil, aksine saygı üzerine birkaç şey söylemek.
Saygı, sözlükte sevgi duygusu, hürmet, ihtiram olarak geçiyor. Fakat bizler bu sevgiyi kime, kimlere gösteriyoruz? İtidalli davranmamıza sebep olan olaylar nelerdir, kişiler kimlerdir? Aklıma takılan bu soruların cevapları beni insanlardan, toplumdan iğrendiriyor.
Bizim hürmetimize sahip olmayanlara saygıyı göstermemizin sebebi, öğretilerdir. Çevre bize nasıl davranmamız gerektiğini şartlandırır, eğitim bize ezberletir, arkadaşlarımız gösterir. Mühür kimdeyse kral o, değil mi?
Bizler değeri (yoksa değersizliği mi demeliydim?) onun, bunun, şunların kıstaslarına göre anlıyoruz. Hayır, yanlış anlamayın. Yine biz karar veriyor ve yine biz, kendimiz saygıyı ya da saygısızlığı yapıyoruz. Karar veren biziz. Yapmış olduğumuz hareketlerimizin sorumluğunu gururla (neyin gururuysa) taşıyoruz. Toplumun tasvip etmediği yanlış bir keyfiyet vukuunda bulunmadığımız sürece alkış bile alırız.
Özgür yaşadığımızı iddia etsek bile asla özgür değiliz. İnsanların birbirlerine göstermiş oldukları saygı (ben ahlaksızlıkla itham ediyorum) şovları yanındakilerin neticeleriyle ortaya çıktığını söylüyorum. İnsanı masum olarak niteleyecek bu durumun kendisini mazur göstereceğini sanmayın. Asla… Çünkü böyle bir kapıyı açmak insanı insanlıktan çıkaracak pek çok davranışların da yolunu açar. Herbirimiz yaptığımızdan sorumluyuz… Evet. Hak etmeyen kişiye göstermiş olduğumuz saygının bedelini de bizzat ödemeliyiz.
İşler bu şekilde ilerlemiyor. O kişi, neyin yanlış neyin doğru olduğunu bilmiyor. Biliyorsa bile önemsemiyor; çünkü itibar başka şekillerde elde ediliyor. Örneğin kasanın doluluğu senin saygını belirleyen en önemli etken olabiliyor ya da basit bir silah. Şöyle bir düşünün. Karşınızda eli silahlı bir kişi, ne yaparsınız? Elbette köprüyü geçene kadar ayıya dayı dersiniz. Kısaca, ona her türlü saygıyı gösteririz. Parayı da bir silah olarak düşünün. Parası olana saygı gösterirsin. Tersini düşün, paran çoğaldıkça sana saygı gösterenler artar.
Dalkavukluğu anlatmıyorum. Yalakalık bambaşka bir şey. Saygının hadsizleşmiş şekli. Böylesine çirkefliği toplum da kabul etmiyor ve kendisine azıcık saygısı olan insanın bile yapacağı bir şey değildir. Ama tutumumuzun sonucunda, o tarafa doğru kaydığımızı görmüyor musunuz?
Aslında anlatmak istediğim şeyler bambaşkaydı. İşin ilginç tarafı, saygı konusuna girince yapan da (saygıyı) alan da ikircikli bir durum içinde kaldığını bilmiyor. Saygı kesinlikle olmalı. Eğer saygı olmazsa saygın insanları önder olarak göremeyiz. Ama, işte aması var… Hak etmeyenlere saygı gösterdiğimiz sürece hayat kimilerimiz için çok daha zor oluyor.
Kim bilir, belki bir başka yazımda saygının daha farklı boyutu anlatırım. Saygının, devamında gelen nezaketin tamamen zayıflık olmadığını sevginin sonucunda ortaya çıkan bir durum olduğunu belki anlatabilirim. Dikkat çekmek istediğim konu buydu, fakat yazı beni bambaşka bir tarafa yöneltti.
Güzel anlatım ve ince dokunuşlar için teşekkürler
YanıtlaSilYazıyı okuyunca saygı ve hürmet arasındaki farklılıklar üzerine düşünmek istedim. Saygı sanki görüntüyü kurtarmak için isteyerek ya da istemeyerek göstermiş olduğumuz bir duyguya denk geliyor günümüzde. Hürmet ise hak eden kişiye karşı kalpten gelen bir kıymetbilirlik olarak ifade edilebilir. Bu noktadan hareketle her hürmet edilen saygıyı hak ediyor ama her saygı gösterilen hürmete layık değil belki de..
YanıtlaSilSaygıyı basit bir teşekkür olarak algılamayın... Basit dahi olsa içten gelmeyen şeyler yalandan ibarettir. Bu ise bizi yalancı yapmaya yeter.
Sil