Kayıtlar

İyi İnsan Olmak Üzerine Bir Deneme

Resim
The false mirror (1928), Rene Magritte Kendi karanlığımıza bakma cesareti üzerine Bu sabah arkadaşla telefonla muhabbet ediyoruz. Hırsızlık, yolsuzluk, emek, sömürü üzerinde hoş bir sohbet yapıyorduk. Sonuç olarak para sahiplerinin çalmaya odaklı yaşadıklarını söyledik. Fakat, kendisine “dikkat et!” dedim. “Paramız olmadığı için bu zenginlerin hırsızlıklarını/yolsuzluklarını kolayca eleştirebiliyoruz, ama biz para sahibi olduğumuz zaman benzer şeyleri yapmayacağımız ne malum?” dedim. Daha yeni duyduğum bir olay, muhafazakar bir insanın, çalıştığı şirket tarafından hem kendisinin hem de eşinin özel sigortası var. Bu kişinin ablası rahatsızlanıyor ve hakkı olmadığı halde ablasını, eşinin kimliği ile özel hastanede özel sigorta üzerinden tedavi ettiriyor. Peki, burada hak nerede? Gördüğümüz zengin insanların yapmış oldukları üçkağıtçılık olaylarını çok rahat konuşabiliyorken kendimizin yapmış olduğu dalavereliği görmezden geliyoruz. Yolsuzluk yapanların yerinde biz olsaydık, muhtemelen “i...

Para, Sen Benimsin

Resim
Bir arkadaşım faciabukta para hakkında söylenmiş anonim sözleri paylaştı: PARA KANUNLARI 1: Para, onu İSTEYENLERE değil, HAK EDENLERE gelir. 2: Para, çok kazananlarda değil, akıllıca harcayanlarda kalır. 3: Para size hizmet edebilir, aynı şekilde sizi de ona hizmet etmeye zorlayabilir. 4: Bolluk zamanlarında biriktirdiğiniz para, ihtiyaç zamanlarında sizi kurtarır. 5: Paraya olan kör aşkınız, insanlığınıza mal olabilir. 6: Arzularınız ve ihtiyaçlarınız olduğu sürece hiçbir miktarda para sizin için yeterli olmayacaktır. Anonim (Not, anonim olduğu için alıntılamakta beis görmedim.) Para kazanma konusunda zorluk çeken biri olarak haklısın diyorum. Fakat herkes paraya sahip olamaz. Ve parası olan hiç kimse (parası arttıkça bencilliği de artar) parasını kolaylıkla vermez (işçisi, alacaklısı dahi olsa). Kendisi şunu çok iyi bilir: "Para, parayı çeker." Bu sebepten dolayı parayı hak etse de para ona verilmez. Muhtemelen bu şu anlama gelir: parayı gerçekten istememiş ya d...

YZ (AI) Felaket Habercisi

Resim
Bir arkadaşım YZ yavaş yavaş tüm mesleklerin yerine geçeceğini söyledi. (Marangozluk, tesisatçılık gibi meslekler bile) Söylemeseydi itiraz ederdim. Tüm meslekler YZ ve onun yardımcı robotları tarafından yapılacak hale gelecek. Yöneticilerin yerini bile şimdiden robotlar almaya başladı. Marangozum, elektrikçiyim, tesisatçıyım diye sakın mesleğine güvenme, hiçbir meslek güvende değil. Başbakanlık bile! Elbette YZ ile yeni meslek türleri çıkacak ve ne yazık ki onların yerini de YZ ve robotlar alacak. Toprak sahibiyim diye de sevinme! Senin toprağın YZ ve robotlar tarafından şirketler adına işletilecek. Sen sadece bakacaksın. Şirketim var, küçük esnaf sahibiyim diye de çok sevinme, çünkü dünya birkaç şirketin egemenliği altında olacak. Diğerleri sadece izleyecek. Halk ne mi yapacak? Bugünkü Türkiye'ye bakıp anlayabilirsiniz. Bugün revaçta olan meslek polislik. Neden? İşsizlik başta olmak üzere halkı kontrol altında tutmak için polis alımı yapılıyor. Gelecekte de halkın yar...

Neden Güzel Memleketim Değil de...

Resim
Okuduğum bir haber: Bilim insanları, dünyanın küresel çöküşü durumunda sığınabilecek en güvenli ülkeleri belirledi. Ülkeler; Yeni Zelanda, İzlanda, İngiltere ve İrlanda ile Avustralya'nın Tazmanya eyaleti. Milyarderler bu ülkelerden toprak satın alıp yatırım yapıyorlar.  Beni şaşırtan listede İngiltere'nin yer alması. Eğer ada ülkesi olduğu içinse Madagaskar çok iyi bir seçim olabilirdi. Afrika'ya yakınlığı, tarıma elverişliğiyle İngiltere'den çok daha iyi olduğunu düşünüyorum.  Seçilen diğer ülkeler de İzlanda hariç  İngiliz Milletler Topluluğu'nda olmasına (İrlanda bu topluluktan 1949 yılında ayrıldı) ne demeli? İnsanın ister istemez komplo teorileri üretmesine neden oluyorlar. Elbette bilim insanları bu ülkeleri seçerken pek çok kriterler uygulamıştır. Fakat sormadan edemiyorum, çoğunluğu dağlık bölge olan, nüfusu fazla olan, düne kadar kirli havadan (Londra Öldüren Sisi 1952) dolayı insanların öldüğü ülkenin seçilmesinin tek sebebi bilimsel gerekçele...

Saygı Üzerine

Resim
Ölçü bir insanın hâlini belirler. Eğer ölçüsü yoksa budaladır. Ölçüsü çok daha fazlaysa kasıntılı olur. Herbirimiz ölçüyle tartıp, olaylara, kaydettiğimiz ölçü ile tepki veriyoruz. Saygı ise bizim kendimize ait olan ölçülerin neticesinde ortaya çıkan bir şeydir. Toplum baskısıyla hareket etmek durumunda kaldığımızı unutmuyorum. Genel itidali belirleyen şey aileden başlayarak mahalle, cemaat, devlet tarafından ortaya konulan yazılı ya da yazısız kurallar bütününden oluşur. Burada ele almak istediğim şey ölçülülüğün ne olduğu değil, aksine saygı üzerine birkaç şey söylemek. Saygı, sözlükte sevgi duygusu, hürmet, ihtiram olarak geçiyor. Fakat bizler bu sevgiyi kime, kimlere gösteriyoruz? İtidalli davranmamıza sebep olan olaylar nelerdir, kişiler kimlerdir? Aklıma takılan bu soruların cevapları beni insanlardan, toplumdan iğrendiriyor. Bizim hürmetimize sahip olmayanlara saygıyı göstermemizin sebebi, öğretilerdir. Çevre bize nasıl davranmamız gerektiğini şartlandırır, eğitim bize ezberleti...

Sevgi Üzerine

Resim
Picasso Gözün göze bakması gibi tenin de tene dokunması gerek. Sevgi aktarımının tamamlanması için bu şarttır. Tokalaşmak, kucaklaşmak, el öpmek, parıldayan gözlerle bakmak muhabbet kapıların açılmasını sağlar. Bazı insanların evde hayvan beslemelerine şaşmamak gerek. Bir muhabbet kuşunu omzuna kondurup birbirlerine öpücük vermesine artık şaşırmıyorum. Köpeğin yüzünü yalamasından hoşlanırlar, kedinin sırnaşmasına ses etmezler, kuzuyu dahi kendi çocuklarından daha çok seven insanları görmek artık sıra dışı değil; çünkü hayvanlar sevgi iletimini kolayca başarırlar. Bizler, bizler ise aşırı ilgi gösterdiğimiz zaman yalakalıkla yaftalanırız. Bu sevgi yoğunluğu altından ne çıkacak acaba endişesini taşırız. Sevgisiz büyüdüğümüz için sevginin, sevmenin ne demek olduğunu bilmeyiz. Ve bu tip davranışlara -nasıl geldiği önemli değil- olumsuz bakış açısıyla yaklaşırız. Eğitimimiz (sevgisizlik eğitimi) çocukken başlar, gençken terbiye edilir ve olgunluğa eriştiğimizde kasvetli, sert, duvar gibi in...

Dünyaya Neden Geldik?

Resim
Kendimi akıntıya karşı yüzüyormuş gibi hissediyorum. Çığın geldiği yöne doğru yürüyorum. Dağın en dik yerinden çıkmaya çalışıyor ve rüzgârı arkama almam gerekirken tam tersi, karşıma alıyorum. Aslında bu şekilde olmaması gerekiyordu. Kesinlikle… Ama böyle; hayat acımasız, sahibi tarafından eşeğe yüklenen ağır bir yük gibi sırtımda. Tüm bu yaşamım tam bir yanılsama mı? Ben o şeylerin altında ezilmiş ve beynim bir illüzyon içerisinde olduğumu fark etmiyor mu? Hayal değil, hayır hayır! Tek tek hücrelerimde her şeyi hissediyorum; tüm acısıyla, tadsızlığıyla her şeyi… her şeyi… Siyah beyaz bu dünyada bir tek ben yokum. Yokumdur değil mi? Benim gibi, varsaydıklarımı, gördüklerimi, yaşadıklarımı, yaşattıklarını, sıkıntısıyla, eziyetiyle, anlamsızlığıyla yaşayan bir tek ben değilimdir. Evet, herkes mutlu olmayabilir, çoğu zaman üzüntüyle, komşu dahi olsalar onlardan hiçbirinin benim duyumsadığım o şeylerle birlikte var olduklarını zannetmiyorum. Asla. Anlamadığım onların başarabildiği şeyi ben...